"Medya ve Yeni Medya Ekseninde KKTC'de Basın Hak ve Özgürlükleri " Paneline katılan Ombudsman  Emine Dizdarlı'nın Konuşması.

"Medya ve Yeni Medya Ekseninde KKTC'de Basın Hak ve Özgürlükleri " Paneline katılan Ombudsman  Emine Dizdarlı'nın Konuşması.

 

                                                                            Basın Özgürlüğü ve Sınırları                    

Basın özgürlüğü nedir? Basın özgürlüğü görüş ve düşünceleri basın-yayın yoluyla açıklayabilmek ve yayabilme hakkıdır. Bu hak Birleşmiş Milletler  tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ilan edilen ve bir çok ülke tarafından kabul edilen bir haktır.

Birleşmiş Milletler 1993 yılında özgür ve bağımsız bir basın için 3 Mayıs’ı Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak ilan etmiştir.

Basının görevleri arasında tüm olaylar hakkında objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde halkı aydınlatmak, çeşitli konuları kamuoyunun bilgisine getirmek; kamu yararı gereği haberleri tartışmaya sevk etmek, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve toplum içerisinde yaşadığımız sorunlara dikkat çekmek, bilgilendirmek, çözüm bulmak ve kamuoyunu yönlendirmek vardır. Basının hayatımızdaki yerinin ne kadar önemli olduğu bundan anlaşılmaktadır.

KKTC Anayasası’nın 90’nıncı maddesi tahtında usulüne göre yürürlüğü konulmuş uluslararası antlaşmalar yasa hükmündedir. Söz konusu antlaşmalar sadece yasa hükmünde olmakla kalmayıp bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulmaz. Bir başka deyişle bunlar Anayasa ile ayni seviyededir ve diğer yasalardan üstündür. 1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi)  ek 1’inci protokol 1 ile birlikte KKTC Anayasası’nın 90’nıncı madde hükümlerinde öngörüldüğü şekilde 39/1962 sayılı Yasa ile Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından kabul edilmiştir. Yasa’nın kabul olunduğu tarihte yürürlükte olan 90’ıncı maddenin muadili 1960 Anayasası’ndaki 169’uncu madde idi. Söz konusu 39/1962 sayılı Yasa, yürürlükte olan Anayasamızın Geçici 4’üncü maddesine göre halen yürürlüktedir ve KKTC ‘de uygulamakla yükümlü olduğumuz mevzuat arasında yerini almaktadır.

1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi İfade Özgürlüğü’nü  düzenlemektedir. Bu madde tahtında her fert ifade ve izhar hakkına sahiptir. Bu hak içtihat hürriyetini ve resmi makamların müdahalesi ve memleket sınırları muvzubahis olmaksızın, haber veya fikir almak veya vermek serbestliğini ihtiva eder. Bu hakkın kullanılması bir vazife ve mesuliyet teşkil etmektedir. Demokratik bir toplumda tedbir mahiyetinde bunların sadece milli güvenliğin, toprak bütünlüğünün, amme emniyetinin, suçun önlenmesinin, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret veya haklarının korunması, gizli haberlerin ifşasına mani olunması veya adalet kuvvetinin üstünlüğünün ve tarafsızlığın sağlanması için sadece yasayla belirli şartlara, kısıtlamalara veya tahditlere tabi tutulabilir.

KKTC Anayasası’nın 24’üncü maddesine göre herkes, düşünce ve kanaat özgürlüne sahiptir. Kimse, düşünce ve kanaatlarını açıklamaya zorlanamaz. Düşünce suçu yoktur. Herkes, düşünce ve kanaatlarını, söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Yine düzeltme ve cevap hakkı KKTC Anayasası’nın 31’inci maddesinde yer almaktadır.

KKTC’de basın özgürlüğü KKTC Anayasası’nın 26’ncı ve 27’inci maddeleri tahtında teminat altına alınmıştır. KKTC Anayasası’nın 26’ncı maddesi uyarınca yurttaşlar için basın ve yayın özgürdür, sansür edilemez. Devlet, basın, yayın ve haber alma özgürlüğünü sağlayacak önlemleri almakla yükümlüdür. KKTC Anayasası’nın bu maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, basın ve haber alma özgürlüğü, kamu düzenini, ulusal güvenliği veya genel ahlakı korumak, kişilerin şeref, haysiyet ve haklarına tecavüzü, suç işlemeye kışkırtmayı önlemek veya yargı görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesini sağlamak için yasa ile sınırlanabilir.KKTC Anayasası’nın 27’nci maddesi gazete, dergi ve broşür çıkarma hakkı ile ilgili kuralları düzenlemektedir. Söz konusu Yasa  maddesine göre gazete, dergi ve broşür çıkarılması, her yurttaş için önceden izin alma ve mali güvence yatırma koşuluna bağlanamaz. Gazete, broşür ve dergilerin çıkarılması, yaygın, mali kaynakları ve gazetecilik ile ilgili koşulların Yasa ile düzenlenmesi gerekmektedir. Bu konuda düzenlenen Yasaya, haber, düşünce ve kanaatların serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, mali veya teknik kayıtlar konamaz. Yine Yurttaşlara ait basımevi ve eklentileri ve basın araçları, suç aracı oldukları gerekçesiyle de olsa, zorla alınamaz veya el konulamaz veya işletilmekten alıkonulamaz.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve KKTC Anayasası basına, bu görevin niteliği gereği, ayrıcalıklı bir konum tanımış ve Dünya’nın bir çok ülkesinde basının özgür olduğu kabul edilmiştir. Basının özgür olduğu kabul edilmekle birlikte, tüm özgürlükler gibi hukuk düzenince belirlenen ve kendisine tanıdığı sınırlara tabidir. Basın gerek Anayasanın temel hakların korunması ve özgürlükler kısmında yer alan gerekse özel yasalarda güvence altına alınan kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır. Bu hususların gözetildiğini ve/veya göz ardı edilmediğini teminat altına almak için basın özgürlüğünün sınırları bazı ilkelerle ve/veya kriterlerle belirlenmiştir. Basın, bir haberi verirken haberde gerçeklik, kamu yararı, toplumsal ilgi, güncellik ve konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık yani denge kriterleri bulunmak zorundadır. Basın haber verme fonksiyonunu yerine getirirken eleştiri, yorum, uyarma  bu sınırların içinde kaldığı sürece hukuka uygun olacaktır. Bu kuralların herhangi biri ihlal edilirse kişilik haklarının zarar görmesine neden olacaktır.

Bu durumda etik ilklerin etkili olabilmesi için medyanın uygulamalarını denetleyecek bir mekanizmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Etik ilkelerin ihlal edilmesi halinde çevresi çizilmiş ve bu hususlara cevap verebilecek  yasal düzenlemeler gereklidir. Bu anlamda Medya Etik Kurulu ülkemiz için bir kazanımdır.

Basın, halkın bilgiye erişim hakkı ve gazeteciler kendi vicdanlarını takip etme hakkını gözetirken olgu ile yorum arasında bir ayırım yapılması, bireylerin özel yaşamına özellikle hastalık veya ölüm durumlarında saygı duyulması, çocuk hakları ve çocukların korunması, suç mağdurlarının ve diğer hassas grupların korunması, önyargı ve ayrımcılıktan kaçınılması, kamusal bir görev olan gazeteciliğin ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara   alet edilmemesi ve kaynakların korunması gerekmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca bir suçla itham edilen herkes yasalara göre suçluluğu ispat edilene dek masum kabul edilir. Masumiyet karinesi ilkesinin bağlayıcılığı sadece mahkemeleri değil, diğer Devlet organları ile kuruluşları da kapsamaktadır. Bu Sözleşme uyarınca 18 yaşına kadar her insan çocuk olarak kabul edilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uzun süre önce Sözleşmede yar alan adil yargılanma haklarının yetişkinleri olduğu kadar çocukları da kapsadığını kararlaştırmış ve Nortier Hollanda’ya karşı  (Komisyon Raporu, 9 Temmuz 1992, Başvuru No: 13924/88). davasında da Ceza Yasası kapsamındaki eylemlerden yargılanan çocukların 62’ncı madde kapsamındaki teminatlardan yararlanamamasına ilişkin hiçbir önerinin kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. Yaşı küçük suçluların haklarına ilişkin davalara en önemli örneklerden bir tanesi  Birleşik          Krallığa karşı olan T and others (16 Aralık 1999) davasıdır. Bu dava Birleşik Krallık’ta kamuoyunda büyük tepki ve öfke uyandırmıştır. Söz konusu davadaki iki  çocuk cinayet ile itham edilmişler ve ithamın türünden dolayı bir yetişkin mahkemesinde yargılanmışlardı. Bu davada AİHM şunları söylemiştir:                           

“Ancak, AİHM bir suçla itham edilen bir çocuğun değerlendirilmesinde yaşı, olgunluk düzeyi ile zihni ve hissi yeterliliklerinin tam anlamıyla göz önünde bulundurulması ve yargı sürecini anlaması ve katılma yeteneğinin artırılması için önlem alınması gerektiği konusunda Komisyon ile ayni görüştedir. Ağır bir suçla yargılanan küçük bir çocuğun medya ve kamuoyunun büyük ilgisini çektiği düşünüldüğünde, duruşmaların sanığın gözünün korkmasını engelleyecek şekilde yürütülmesi gereklidir.

Çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik ve çocuğun haklarının korunması amacıyla çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının güvence altına alınması, çocuk ve ailesinin herhangi bir nedenle ayrımcılığa tabi tutulmaması ve çocuklar hakkında yürütülen işlemlerde, yargılama ve kararların yerine getirilmesinde kimliğinin başkaları tarafından belirlenmemesine yönelik önlemler alınması ilkelerinin gözetilmesi gerekir.

Gazetelerimizde sıkça karşılaştığımız sorunlar arasında bir suç işlediği şüphesi ile tutuklanan kişiler vardır. Bu gibi durumlarda gazeteciler arasında kavram kargaşası olduğu görülmektedir. Zanlı bir suç işlediği şüphesi ile hakkında soruşturma başlatılan kişidir. Başka bir deyişle zan altında bulunan kişidir ve sadece şüpheli durumdadır. Bu kelimenin İngilizce  karşılığı suspect veya accused’dır. Söz konusu kişinin suçlu olduğu sanılan ve bu yüzden soruşturulan kimse anlamına gelir.  Kısacası zanlı kelimesi suçu işlediği henüz sabit olmayan kişiyi anlatmaktadır. Sanık ise, Başsavcılık tarafından bir suç işlediği hususunda hakkında ithamname hazırlanan veya itham edilen kişidir. İthamnamenin Mahkemeye dosyalanmasından veya kabulünden sonra zanlı’nın sıfatı sanık olarak değişir. Bir kişi hakkında ithamname hazırlanmış olması o suçu işlediği ve bu nedenle cezalandırılacağı anlamına gelmemektedir. Bu bağlamda suçu hükmen sabit oluncaya kadar kişi haklarını zedeleyen ifadelerden kaçınmalı ve suçu ispatlanana kadar herkes masumdur ilkesinin  gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Özellikle KKTC gibi küçük nüfuslu bir ülkede, zanlı veya sanıkların tam isimlerinin ve fotoğraflarının gazetelerde yayınlanmasından kaçınılmalı, bu gibi kişilerin de masumiyet karinesinden yararlanmalarına izin verilmelidir.

Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası’nın17’nci maddesi gereğince Zem ve Kadih davası açılabilir. Yine Zemnedici malzemenin yayınlanması Yasanın 18’inci maddesinde düzenlenmektedir. Söz konusu Yasa’nın 19’uncu maddesi ise Zem ve Kadih davasındaki özel savunmaların ne olduğunu belirtir.

9/1976 sayılı Mahkemeler Yasası’nın 52’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (c) bendi tahtında yargısal işlemlerin askıda veya kararlaştırılmamış olduğu sırada, işlemi yanlış aksettiren veya işlemin adil bir şekilde görülmesine halel getirici nitelikte olan veya adaletin seyrini engelleyen veya geciktiren veya işlemin huzurunda yapıldığı veya yürütüldüğü kişinin otoritesini küçük düşürücü nitelikte yazı yayınlar, konuşma yapar veya hakarette bulunursa bir suç işlemiş olur ve hapis cezasına veya para cezasına veya her iki cezaya birden çarptırılabilir.

Yine Fasıl 154 Ceza Yasasının 122’nci maddesinin  (b)  fıkrası uyarınca herhangi bir yargı işlemini önlemeye veya herhangi bir biçimde ona müdahaleyi amaçlayan veya önlem ve müdahalesi muhtemel olan bir fiil işleyen herhangi bir kişi hafif bir suç işlemiş olur ve üç yılı geçmeyen hapis cezası ile cezalandırılır.

Basın mensupları tarafından yukarıda belirtilen hususlara gereken önemin verilmemesi basında kalite ve özdenetim sorunlarını gündeme getirecektir. Medya çalışanları basın alanındaki yayın etiğini geliştirerek ve/veya farklı uygulamaları ortadan kaldırarak uygulamalarda yeknesaklık sağlanmalıdır. Gazeteciler de topluma karşı sorumlu olduklarından ilettikleri haberin ve bilginin sorumluluğunu almak durumundadırlar. Kurallar uyumlu, adaletli ve huzurlu yaşamın temel taşıdır. Bu nedenle sadece gazetecilerin değil herkesin bu kurallara uyması önemlidir. 

 

Print
Yayınlanma tarihi: May 5, 2017,
Haber Kategorisi: Duyurular,
Yorumlar: 0,
Etiketler:

Arşiv