Ombudsman İlkan Varol, Kıbrıslı Türklerin her alanda maruz kaldığı insan hakları ihlallerinin halen yaşanmakta olduğunu vurguladı.
Varol, “21. Yüzyılda İnsan Haklarının Geleceği” konulu konferansın “Çatışma ve Göç Ortamlarında İnsan Hakları Sorunları” oturumunda konuşma yaptı.
Ankara, 12 Ocak 23 (TAK): Ombudsman İlkan Varol, Kıbrıslı Türklerin her alanda maruz kaldığı insan hakları ihlallerinin halen yaşanmakta olduğunu vurguladı.
Farklı ülkelerden yaklaşık 70 Ombudsman’ın katıldığı uluslararası konferansta “Çatışma ve Göç Ortamlarında İnsan Hakları Sorunları” oturumunda konuşma yapan İlkan Varol, Kıbrıs Türk halkının geçmişten bugüne kadar geçen sürede yaşadığı insan hakları ihlallerini anlattı.
Varol, “21’inci yüzyılda insan haklarının geleceği” temalı konferansta konuşma yapmanın kendisi için bir onur olduğunu kaydetti.
Kıbrıs adasında yıllarca mezalime uğrayan ve tüm dünyanın gözü önünde insan hakları gasp edilen Kıbrıs Türk halkının yaşadığı zorlukları dile getiren Varol, Kıbrıs meselesinin bugününü anlayabilmek ve yarını hakkında fikir oluşturabilmek için sorunun tarihi geçmişini bilmenin önemli olduğunu söyledi.
Kıbrıs meselesinin 1963 yılında ortaya çıktığına dikkat çeken İlkan Varol, 1959 antlaşmalarıyla kurulan “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” üniter bir devlet olmadığı gibi bir ulus devleti de olmadığını belirtti.
“1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin”, uluslararası antlaşmalar sonucunda yüzyıllardır Ada’da yaşayan Kıbrıslı Türk ve Rumlar arasında ortaklık amacıyla meydana getirilmiş fonksiyonel bir federasyon olduğunu dile getiren Varol, “Bu federasyon, zamanın şartlarında iki toplumun kendi kendilerini yönetmelerine imkân tanıyan bir Anayasaya dayanmaktaydı. 1960 Anayasası, iki halkın eşit ve etkin yönetimi ile eşit egemenlik paylaşımını sağlayan temel unsurlar içermekteydi. Bu hususlar, Anayasanın ‘değiştirilemez’ maddelerini oluşturmaktaydı.” dedi.
Garanti ve ittifak anlaşmalarıyla garantör olarak belirlenen Türkiye, Birleşik Krallık ve Yunanistan’a, 1960 Anayasal düzenini beraber ve ayrı ayrı korumak, bu amaçla gerekirse fiilen Ada’ya müdahale etme hakkı verildiğini dile getiren Varol, “1963 yılına gelindiğinde, Kıbrıslı Rumlar, ortaklık devletini ortadan kaldırıp adayı bir Helen devletine dönüştürmek maksadıyla uluslararası hukuk ve insan haklarını hiçe sayarak zorlayıcı eylemlerini sistematik olarak uygulamaya koymuştur.” ifadelerini kullandı.
Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhakını öngören ve Birleşmiş Milletler belgesi olarak da yayınlanan “Akritas Planı”nın, uluslararası toplum nezdinde kayda geçmiş en somut örneklerinden bir tanesi olduğunu dile getiren Varol, Kıbrıslı Rumların, 1963 yılında, siyasi hakları eşit olan Kıbrıs Türklerinin uluslararası antlaşmalarla tescil edilmiş haklarını ortadan kaldırmak ve bir azınlık statüsüne mahkûm etmek amacıyla, bir dizi Anayasa değişikliği teklifinin ortaya atıldığını kaydetti.
Varol, Kıbrıslı Türklerin bu değişikliğe onay vermemesi ve haklarından vazgeçmek istememesi üzerine, Kıbrıslı Rumların, silah zoruyla ortaklık cumhuriyetini gasp ederek, Kıbrıslı Türkleri tüm devlet organlarından dışladığını ve Anayasaya aykırı olarak Anayasanın temel hükümlerinin tek taraflı olarak değiştirildiğini belirtti.
“1967 yılına gelindiğinde ise Rumlar zaruriyet doktrini kisvesi altında 13 maddenin tümünü yürürlüğe koymuştur. 1963-1974 yıllarında Rum yönetimi, Türk halkını sindirmek ve adadan uzaklaştırmak için her türlü yöntemi denemiştir.
1963-74 yılları arasında yüzlerce Kıbrıslı Türk öldürülmüş, yaralanmış ve esir alınmış; yüzlercesi hastanelerden, sokaklardan, işyerlerinden, karakollardan ve hatta evlerinden alınarak bir daha görülmemek üzere kaybolmuş; 103 Türk köyü kısmen veya tamamen yok edilmiş ve 25,000 Kıbrıslı Türk kendi ülkelerinde Kızılay yardımıyla çadırlarda yaşayan mülteci durumuna düşürülmüştür.” ifadelerini kullanan Varol, 15 Temmuz 1974’te adanın hemen Yunanistan’a bağlanması hedefiyle Yunanistan’daki cuntanın, Kıbrıs’ta bir darbe gerçekleştirdiğini, yönetime el koyduğunu ve Kıbrıslı Rumların darbeci Sampson ve Makarios tarafları arasında silahlı mücadele neticesinde yüzlerce Rumun öldürüldüğünü, Ada’da daha fazla kan dökülmesi tehlikesi karşısında Türkiye’nin 1960 Garanti Anlaşmasına dayanarak 20 Temmuz sabahı askeri müdahalede de bulunduğunu belirtti.
-“Kıbrıslı Türklere yönelik insan hakları ihlalleri sona ermiş değil”
Mutlu Barış Harekâtının, Ada’da daha fazla şiddet ve can kaybına engel olmakla kalmadığını, aynı zamanda Ada’nın Yunanistan’a ilhak edilmesinin önlendiğini dile getiren Varol, “Ne yazık ki Kıbrıslı Türklere yönelik insan hakları ihlalleri bu noktada sona ermiş değildir. Adada bir taraftan haksız ve hukuka aykırı bir şekilde adil bir çözüm çerçevesinde güç ve zenginliği paylaşmak istemeyen Kıbrıs Rum tarafı öte yandan yıllardır Kıbrıslı Türklerin kalkınmasını engellemeye çalışmakta ve Kıbrıs Türk halkının spor, kültür, eğitim, sağlık gibi insani konularda dahi uluslararası toplum ile ilişkide bulunmasına engel olma çabalarını sürdürmektedir. Kıbrıslı Türk spor kulüpleri hiçbir yabancı kulüple hazırlık maçı bile yapamamakta, Kuzey Kıbrıs’a Türkiye haricinde hiçbir ülkeden uçuş seferi düzenlenmemekte, Kıbrıslı Türklerin okullarından aldıkları diplomaları Türkiye hariç hiçbir ülkeden kabul görmemekte, Kıbrıslı Türk olarak hiçbir uluslararası konferansa katılamamakta, hiçbir uluslararası federasyona üye yapılmamaktadır.” ifadelerini kullandı.
Uluslararası toplumun Kıbrıslı Rumlara adanın sözde meşru devleti olarak davranmasının, Rumları uzlaşmaz politikalarında daha da cesaretlendirdiğini dile getiren İlkan Varol, Rum tarafının sistematik tecrit politikaları neticesinde Kıbrıs Türk halkının sosyal ve ekonomik sıkıntılarla yüzleştiğini, gençlerin ise göçe zorlandığını kaydetti.
Uluslararası toplumun Kıbrıs meselesini yanlış tahlil etmesi neticesinde ortaya çıkan statü farkının, ne yazık ki Kıbrıs meselesinin adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesine engel teşkil etmekte olduğunu dolayısıyla, Kıbrıs Türk halkının her kesiminden bireyin insan haklarına erişebilme hususunda mağduriyetinin devam ettirildiğini dile getiren Varol, Kıbrıs meselesinin, Kıbrıs Türk halkını çatışma, göç ve izolasyonların ortasında bırakıldığını, bunun en ağır bedelinin ise maalesef kadınların, engelli bireylerin, gençlerin ve çocukların ödediğine dikkat çeken Varol sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Kendi kendini yönetme isteğinden hiçbir zaman vazgeçmeyen ve 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kuran Kıbrıs Türk halkı, uluslararası toplumun bir parçası olmayı hak etmektedir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, insan hakları evrensel beyannamesi ve insan hakları ve özgürlüklerine ilişkin diğer uluslararası belgeleri, anayasası için model olarak almıştır.
Uluslararası medeni ve siyasi özgürlükler sözleşmesi ve insan hakları ve temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin Avrupa sözleşmesi gibi uluslararası insan hakları hukukunun temel araçları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti iç hukukunun bir parçasıdır ve iç hukukun yorumunda önemli bir rol oynamaktadır.
Uluslararası siyasette maruz kaldığı adaletsiz yaklaşımlara rağmen uluslararası normları iç hukuku ile bütünleştirip uluslararası toplum sahnesinde hak ettiği yeri almak isteyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, ne yazık ki insan hakları bağlamında ağır ihlallerle karşılaşmaktadır.
Tüm bu zor zamanlarda Kıbrıs Türk halkının sarsılmaz tek destekçisi Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Bu vesileyle, sarsılmaz desteği için Anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti’ne huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir borç bilirim.”